Telefonu kapatınca, içmiş olduğu son kahvenin hatrını
hiçe sayıp bardağını yıkadı. Uykusuzluğundan şikayetçiydi ya hep,
bırakamadığı birçok şey gibi kahveden de vazgeçemiyordu. Öyle koyu
kahveler öyle uzun geceler vardı ki geçmişinde sütü sütlüğünden
utandıran, yine de olmuyordu... Arayanın kim olduğunu dahi bilmeden
dinlemişti söylediklerini...
'Normal' vardıysa ve sorgusuzca kabul
gördüyse eğer, herkesin vereceği tepkiden çok uzaktı duydukları
karşısında.Halbuki kaldığı yerden devam edebilirdi hayatına. Evet, bazen
rahatsız hissediyordu kendini ama o kadar da altından kalkılamaz bir
hayat yaşamıyordu sanki. Huzursuzdu. Hazırlanmak keşke yalnız "üstünü
giymek"ten ibaret olsaydı, onu yapabilirdi, "hazır" değildi.
Karşılaşacağı manzaradan çekiniyor,
yüzleşmekten korkuyor gibiydi. Yavaşça kuruladı ellerini. Kurumuş
ekmeğin kenarından bir ısırık aldı, çiğnedi çiğnedi. Lokma ağzında öyle
büyüyordu ki, kendisi yutanın o olacağı düşüncesine dayanamayıp son ve
esaslı bir hamleyle indirdi midesine. Ağır ağır odasına doğru ilerledi. Bir sürü
gömleği olmasına rağmen günlerdir giydiği koyu yeşil gömleğine ve tek
pantolonuna yöneldi. Cebindeki söküğü dikmeyi yine unuttuğunu farkederek
geçirdi kollarını. İliklemeye başladı teker teker. Son düğmeye gelince
yine yanlış iliklediğini farketti. Öylesine bir kadın, öylesine bir
günde söylemişti halbuki ona iliklemeye son düğmeden başlaması
gerektiğini. Hatırladığı anlardan biri değildi. Belki de sadece
'an'lamamıştı.
Aynada yüzüne bakmadı, elini sürmedi
saçlarına. Anahtarı alıp çıktı. Hava kararmazdı, o halde kararmaya
başlayan zihni olmalıydı. Cesur ve kararlı olduğuna inandırmak istiyordu
kendini, ama kahveyi de bırakamıyordu ki... Titriyordu.
Binlerce adım attı. Artık karanlıktı. Biraz
ışık görmek için gözlerini kapalı tutmaya çalıştı. Yapamadı. Derken bu
boşlukta bir engele çarpınca yolun bittiğini anladı. Her
başarısızlığında aynı hisle karşılaştığından ortada somut bir engel olup
olmadığını anlamak için kontrol edecekti. Ellerini üzerinde gezdirirken bunun bir
engel değil "kapı" olduğunu anladı. Varolan karanlığa öyle aşinaydı ki
artık, ellerini gözlerine götürüp kapalılar mı açıklar mı hissetmek
zorunda kaldı. Olması gereken yerde göz kapaklarını bulamayınca arayıp
da bulamadığı birçok şeye bir yenisi daha eklenmişti. Elleri patlayacak
gibiydi, bir anda peydah olan korkunç sızı, ellerini hedef almıştı önce.
Karanlık artık öyle yorucuydu ki ellerinin
bir an önce alev almasıydı ikinci isteği. ilki heralde bu saatten sonra
gerçek olmazdı.
Hiç zorlanmadan kapının iki kanadını da açtı.
Körleştiğine iyice inanmaya başladığı anda,
tam karşısındaki kocaman pencereden giren ışık başarılı bir operatör
misali dağıttı karanlığını.
Sarı tonlarında, genişçe bir oda uzandı gözlerine.
Pencerenin hemen önünde bir yatak, odanın
kenarları boyunca duvara dizilmiş sandalyelerde oturan insanlar vardı.
Yavaşça yerlerinden kalkıp gözlerini ondan ayırmadan yatağın başına
gidip anlam verilemeyecek hareketlerle dokunup öpmeye başladılar
yataktakini.
Bu manzara rahatsız hissettirmişti onu.
Nefes alamıyor, tüm vücudu alevlere gark oluyor gibiydi. Kimbilir
yataktaki için ne kadar zordur diye düşündü. Haklıydı.
Sırayla hepsinin parmaklarını vücunda
hissederken yaşadığı gerginliği anlamamak mümkün değildi. Histeri
krizini andıran abartılı ifadelerle çevrelemişlerken etrafını, o, bazen
avazı çıktığı kadar bağırıp ağlıyor, bazen de sessiz kalmayı tercih
ediyordu sadece.
Eşikteydi. Ellerindeki sızı yavaş yavaş
bacaklarına doğru inmişti şimdi. Eklemlerinden gelen sesler kulaklarını
tırmalıyordu. Fiziksel acıyı hissedemeyecek kadar fazla ne yapacağını
bilmiyordu. Çelişkisi kendini yerde bulmasını engelleyemedi.
Ve hareket edemiyordu şu an.
Kafasını kaldırdığında hepsi teker teker
yanından geçerek odayı terkettiler. Uzun zaman geçmiş gibiydi.
Korkuyordu. Biraz önceki hengameden eser yoktu şimdi. Oda sessizdi.
Yatağa doğru gitmeliydi. Kolları da ruhu gibi hiç bir zaman yeterince
güçlü olamadığından sürünmek onu yaşlandırdı.
Yatağın kenarına tutunup acıyla ayakta durmaya çalıştı. Yataktakine baktı.
Gözleri yabancı gelmedi. Ama gözbebeklerinde kendini görememişti. Şaşkınlığı mağrur bir gülümseyişle kesildi.
Kahvesini koyu içen gördüğü en gergin bebekti...