22 Kasım 2010 Pazartesi

Önemli bir şeye dair: Bozuk para

Bazı şeyler gereğinden fazla önemlidir.

Bozuk paralar mesela....adı bile negatif ama gel gör ki bazen ondan daha fazla kimse yanında olamaz insanın.

Ben mesela, sabah evden çıkmadan özenle 1 lira 60 kuruş (bak buna da sinir oluyorum mesela 1 milyon 600 bin demek istiyorum hala...e ööle diyim bundan sonra) hazırlayıp cebime koyarım...(Kaytan bıyıklı bi minibüsçüye tam para verince de mutlu olurum....Tam para güzel bişeydir. Temizdir. Üstü yoktur. Dolayısıyla "o para üstü mü senin? sen kaç lira vermiştin?" diye minibüsteki diyaloğa aç insanları sevindirmek zorunda kalmaz insan...) hoop ..kuş misali istediğim yerdeyim bozukluklarımla.
Sonra bozuk para vefalıdır, cüzdanında çoğaldığı zaman sinir eder insanı bir ağırlık çöker senin de üstüne cüzdanın gibi. Ağırlığı ve kalabalıklığından hazetmezsin ama o orda sessizce zor anın için beklemektedir sanki...
Canın simit istese işten eve gidene kadar açlıktan ölmemek için, cebinde bankadan yeni çektiğin 50 milyonun (birinin baraj yaptırırsın 50 milyonla diyeceğini duyar gibiyim) ile ancak simitçinin ahını alırsın...Utanırsın, yerin dibine geçersin. Kendini sorgulayıp herşeye yeni manalar yükleyecek ruh haline yaklaşmışken umutsuzluğunla, cüzdanını çantana sokarken bir şıngırdamayla yüreğin hoplamaz mı açık konuş...soorasında bi de çay olaydı:) aman diyim..
Bozuk para iyidir, bozuk para güzeldir. Kıymeti bilinmelidir. Üstelik sadece 1 milyona değil, 250 bine 50 bine  bile verilen bu önem hissettirilmeli, gururları okşanmalıdır.

Bakıyorum cüzdanıma...

3 milyon 600 binim var...ben o zaman....baraj yaptırayım...

21 Kasım 2010 Pazar

seviyorum susmanı




me gustas cuando callas porque estás como ausente,
y me oyes desde lejos, y mi voz no te toca.
parece que los ojos se te hubieran volado
y parece que un beso te cerrara la boca.

como todas las cosas están llenas de mi alma
emerges de las cosas, llena del alma mía.
mariposa de sueño, te pareces a mi alma,
y te pareces a la palabra melancolía.

me gustas cuando callas y estás como distante.
y estás como quejándote, mariposa en arrullo.
y me oyes desde lejos, y mi voz no te alcanza:
déjame que me calle con el silencio tuyo.

déjame que te hable también con tu silencio
claro como una lámpara, simple como un anillo.
eres como la noche, callada y constelada.
tu silencio es de estrella, tan lejano y sencillo.

me gustas cuando callas porque estás como ausente.
distante y dolorosa como si hubieras muerto.
una palabra entonces, una sonrisa bastan.
y estoy alegre, alegre de que no sea cierto.

Pablo Neruda

hello my love

Ne olur ne olmaz...

"Keskin sirke küpüne zarar" deyimini asla söylemem...aciliyet halince ancak yazabilirim.

18 Kasım 2010 Perşembe

Artık geçse iyiydi...

Chucky diye sapık bi oyuncak karakter vardı ya ...işte o benim karakterimde hala sapmalara yol açmakta ...dur dedim bi resmini de yapıştırayım şu mahlukun dedim yıllar sonra hatırlayınca. Aman diyim dedim kapattım "görseller"i ...hala mı sinirini bozar insanın yahu...bi de bi yıl sonra mı ne "Chucky'nin Gelini" çıkmıştı başımıza...Bendeki bu etkinin tek sebebi dolabımın üstünde duran o manyak kılıklı lahana bebekten başkası değildi.O bebek şu anda nerde hangi ufaklığın canını yakıyor bilmem...pis pis bakardı tepeden bana duvara vuran davudi gölgesiyle...Vallahi elim gitmedi koyamadım resmini...Tadımız kaçmasın..

Büyümüş de cebime girmiş..

Yüksek dozda Alper Canıgüz her koşulda tavsiye edilir. Alper Kamu'ya kulak verirken onunla saklambaç mı oynasam yoksa kaçacak delik mi arasam hissine kapılırken, koştuğunu göre göre yetişmeye çalışacaksınız... 

Canıgüz gözünden ;


"Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar.
Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışardaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış yoktu. Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşlanıyordum.
Hayatımdaki tek iyi şey artık anaokuluna gitmek zorunda olmayışımdı. Zarardan kâr. Uzun süre annem ile babama anaokulunun bana göre bir yer olmadığını anlatmaya çalışmıştım aslında. Bütün rasyonel dayanaklarıyla. Hiçbir işe yaramamıştı maalesef. İlla ki uykumda kan ter içinde tepinmek, servis minübüsü kapıya geldiğinde küçük çaplı bir sinir krizi geçirmek gibi yöntemlere başvurmam gerekecekti derdimi anlamaları için. Kepazelik. İnsanı kendinden utandırıyorlardı."



16 Kasım 2010 Salı

Çift




Biraz can sıkıcı olsa da yadsınamaz böyle bir gerçek var...